GÜVERCİN KIZ – GÖKTANRIÇASI

ASİN son günlerde
rüyasında Muktesvara Tapınağı’nı görür.  Duvarlarında bir kızıl gül bazen bir çocuk olur “anne gel al beni“ der. Bazen bir güvercin olur, havadan süzülür, sonra gelir, omzuna konar. Asin ak güvercini sever,
okşar. Kucağında dünya güzeli bir kız olur.
Asin’in memesini yakalar ve emmeye başlar. Asin bu rüyayı gördükten
sonra ter içinde uyanır. Yatağında eşi Ravi mışıl mışıl, bir çocuk gibi uyuyor. Elini uzatır Ravi’nin yüzünü yavaşça okşar. Ancak o uyanmaz. Onu uyandırmaktan vaz geçer, Kalkar elini yüzünü yıkar. Tekrar yatağına döner.

Bu rüya günlerce, haftalarca her gece kendisini tekrarlar. Asin’de rüyanın ardından ter içinde uyanır. Muktesvara tapınağını görme isteği içinde büyür, dayanılmaz bir hasrete dönüşür.

Bir gün akşam yemeğinde gördüğü bu rüyasını delicesine sevdiği eşi Ravi’ye anlatır. O güler, “insanokuduğu, duyduğu masallarda etkilenir. Bu etkilendiği cümleler insanın rüyasında bir fantezi olarak yansır. Unutmaya çalış, bir daha görmezsin“ der.

Ancak o tapınağın duvarında gördüğü kızıl gül, her gece ak bir güvercin olmaya, bir dünya güzeli kız olmayı Asin’in rüyasında sürer.
Muktesvara tapınağını görme isteği dayanılmaz bir hasret gibi yüreğinde büyüyor.
O yıllarda oraya giden bir araba, tren da yok. İnsanlar at, eşek, katır gibi hayvanları ulaşım aracı olarak kullanır.

Gene bir akşam yemeğinde Muktesvara Tapınağı’na gitmek isteğini Ravi’ye anlatır. Onu ikna eder. Ama nasıl ne ile gidecekler uzun uzun birlikte düşünürler.  Ravi’nin bir beygiri var. Ama uzak yol için
iki kişi bir beygirle gitmeleri zor. Yanlarına, orada yatacak bataniye, bir kaç parça giyecek, yiyecek ve su da almarı gerekiyor.  Ravi bunları güzeller güzeli yüreğini verdiği karısına anlatır. Asin biraz düşünür.  Yatağa gittiklerinde Ravi’nin saçlarını okşar ve dudaklarından öper ve sorar “Ravi, bizim bir Beygirimiz var değil mi?”

Ravi bunun peşinde ne geleceğini merak eder. Ve onu yanıtlar.
”Evet, Beygirimiz var. O olmasa bunca tarla, bahçe işini nasıl yapabiliriz“ der.
„Ravi, benim babamında bir beygiri var“ diye ekler Asin.

Asin bunları söylerken iyice Ravi’nin kucağına sokulur. Onun gözlerinin içine gözlerini diker ve eliyle de onun saçlarını okşamayı sürdürür. Ona kadınlığının bütün sıcaklığını verme isteği bir volkan ateşi gibi yükselir.
“Bir şey mi istiyorsun, Asin?”
Evet, anlamına gelecek şekilde kafasını sallar. Ravi Güler.
“Neyim varsa,  canım da hepsi senin. Daha ne isteyeceksin“ der
Ravi.

“Ben seninle Muktesvara Tapınağı’na gitmek istiyorum. Babamın beygirini de alırız. İki bataniye bir kaç parça giyecek ve yiyecek alırız. Orayı görmek ve iki gece orada uyumak istiyorum. Yoksa ben bunalıma gireceğim, bu rüyadan kurtulamayacağım“ der.

Ravi gönülsüz, ancak kucağına iyice sokulan, kemiklerine kadar sevgiyle ıstan Asin’e hayır diyemez.
Buna Asin çok sevinir.  Ravi’yi artarda öper,  teşekkür eder.

Hafta sonunun bir an önce gelmesini bekler Asin. İçinde yatmaları için yere serecek bir çul, battaniye ve çarşaf, bir kaç parça giyecek ve birazda yiyecek hazırlar. Bu yıllarda tapınağında çevresinde bina ve yiyecek satan bir bakal ve lokantada yok.

Oraya gelen yiyeceğini içeceğini kendileri beraberinden getirir.
Hafta sonu  için hazırladıklarını iki beygire bölüşerek
yüklerler.
Her biri bir beygire biner ve yolla çıkarlar.

Gittikleri yol buyunca koyun, kuzu, sığır sürüleri görürler. Köyler görürler. Yol boyunda şarıl şarıl akan doğal sulardan ellerini yüzlerini yıkar ve bu berrak sulardan avuç avuç içerler. Kır çiçeklerini, okşar, koklarlar.
Asin tapınağa bir an önce yetişmek için bu çeşmelerin başında uzun kalmak istemez. Beygiri koşturur.

Muktesvara Tapınağı’na varır varmaz Asin hayvanların sırtındaki eşyayı indirmeyi beklemeden tapınağın kapısına koşar adımla gider. Duvarlarda rüyasında gördüğü kızıl gülü arar.Gerçekten bulur.
Sevinçle bağırır. “Ravi, Ravi çabuk gel. Bak duvarın ortasında, ta yüksekte
kızıl gül var. Rüyama giren gül, bak burada duruyor. Çabuk gel, gel çabuk“ diye bağırır.

Ravi gece yatabilecekleri bir yer ararken bir çardak altı boş ve üstüne çıkmak içinde çardağın üstüne uzatılmış bir merdiven gözüne çarpar. Atlarının çardağın altında kendilerinin de çardağın üstünde yatabileceklerine sevinir. Atları çardağın direklerine bağlar. Merdiveni indirir eşyaları merdivenden çardağın üstüne taşır.
“Bu çardağın boş oluşu hayıra işarettir” diye mırıldanır.
Orada yiyecekleri hatta kendileri akrep, yılan, böcek gibi şeylerde korunmuş olacak. En önemlisi orada gece tıpkı çocukluğunda olduğu gibi gece gökyüzünde kayan yıldızları izleme olanağı bulduğuna sevinir.
Eşyaları yerleştirdikten sonra sürekli bağıran, çocuk gibi sevinen Asin’in yanına gider. Ravi gözlerine inanmak istemez, şaşırır.

Tapınağın duvarında bulunan gül’e ulaşamadığı için Asin uzaktan ona el sallar.
“Bak işte geldim kırmızı gülüm, kızım benim” diye bağırır.
Sonra tapınaktan içeri girerler. Tapınağı dolaşırlar.

Çardağa döndüklerinde bir Ak güvercin başuçlarından kanat çırpmaya başlar.
Çardağın etrafında otlar, renge renk çiçekler diz boyunda yükselmiş.  Ravi bir deste çiçek toplar, Asine uzattır. Atlarının da acıktığını düşünür.
Birlikte getirdikleri keçi kılında yapılmış organı beygirlerin arka bacaklarına bağlar.
Beygirler bu tertemiz ot ve kır çiçeklerini büyük bir iştah ile yemeye
başlarlar.
Asın ile Ravi de çok fena acıkırlar. Beraberinden gedirdikleri ekmek ve yemekleri çıkarır Asin.

Beraberinde getirdikleri sofra bezinin üstüne koyar. Güzel bir kır sofrası hazırlar. Karşı karşıya otururlar. Başuçlarında kanat çırpan ak güvercinde akar, gelir Asin’in omuzuna konar. Asin güvercini avuçlarına alır, gagasından, yanaklarından öper.

„Güzel kızım, sen çağırdın, işte ben geldim“ diye mırıldanır.
Ravi şaşkın şaşkın karısına ve kucağında ki güvercine bakar. Gözlerine inanmak istemez.

Asin o gece iyice Ravi’ye sokulur. Tüm sevgisini ona vermek ister.
Gece rüyasında gene o kızıl gül, tatlı bir kız olur. El çırpar „Ne iyi ki geldin, ne iyi ki geldin anne“ der, ona sarılır göğsüne girer memesini emer. Gene ter içinde uyanır Asin.
Asin ile Ravi İki gece orada kalırlar, gündüz çevreyi dolaşır, deste deste rengârenk kır çiçekleri toparlar. Getirir, koklar, öper
ve tapınağa bırakırlar. Dolaştıklarında Ravi toparladığı çiçeklerde taç yapar Asin’in kafasına takar. Asin çiçekleri koklar, öper, çok mutlu olur ve sık sık Ravi’ye teşekkür eder.

Eve döndüklerinde başuçlarında uzun süre ak güvercin onları takip eder, sonra Muktesvara Tapınağı’na doğru uçar, gider ve gözden kayıp olur.  Asin onun ardından el sallar. Seni yüreğimde, kanımda taşıyorum. İçin rahat olsun diye güvercinin ardından bağırır.
Bir kaç hafta sonra Asin akşam yemeğin’den “Ravi sana güzel bir haberim var“ der.
Ravi onun ellerinden tutar, öper, “söyle şu güzel haberini“ der.
„Sen baba olacaksın, Muktesvara Tapınağı bize bir çocuk verdi. Ben gebeyim“ der.

Bu habere Ravi çok sevinir. Sonra Asin onun elini götürür karnını üstüne kor.
“Senin bir kızın olacak“ der.

Ravi güler. „Çocuk, çocuktur; ne fark eder oğlan ve kız olması. Önemli olan
sağlıklı doğması ve sağlıklı büyümesidir“ der.

Masada kalkar, Asi’nin elinde tutar, kaldırır, boynuna sarılır, şaçlarını okşar ve artarda öper.
Gün gelir, saati dolar. Asin rüyasında gördüğü kıza tıpa tıp benzeyen bir kız çocuğu dünyaya getirir.

O kız gün be gün büyür. Mahallede, derslikte, nereye gitse orada sevilir. Dans eder, şarkı söyler. Sesi, sahnedeki dans gösterisi insanları büyüler. Çocukları, gençleri bilgisi ve sevgisiyle eğitir. Hastaları öğrettiği dans figürleriyle sağlığına kavuşturur. Onu tanıyanların kimi ona “barış güvercinim”, kimi de” Gök Tanrıçası” der.

Gök Tanrıçası gökten üç elma bırakır, birini güvercin kıza, birini bu öyküyü okuyana, birini de bu yazara.

Şubat 2019
Molla Demirel

(Bahar Berfin Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi Sayı 253, Mart 2019)