Sözcüklerin perdesini aralasak, manzaralara bakmayı sever misiniz? Otuz yıla yakın bir zamandır Almanya’da sürgünde yaşayan Türkiyeli bir Kürt yazar, pedagog, fotoğrafçı olan Molla Demirel kendi bireysel yaşamı ve ruh dünyasının dışında şiirleriyle okuyucuya yeni bir bakış açısı veriyor. Gerçi “Koparıldım Toprağımdan” adlı şiirinde “savruldum yaban ellere’ diyor. Ancak burada toplumsal iş göçten söz ediyor.
Bu topraklarda her yanı sis perdesiyle örtülü bir sürgün yaşamı içindeyken öbür tarafta Akdeniz sahillerinin anıları ile kendisini teselli ediyor. Olay o kadar basit değil…
Neden Molla Demirel’in ilgi alanı olan sevgi sözcüğünden kaçınıyoruz? Yazar sevdayı insanın özüne ait bir şey olarak görür. Kim insanı irdelerse mutlaka ondan edeceği şikayetler vardır. Yazar okuyucuyu irdelediği insanların yaşadığı yalnızlıklarla, ayrılıklarla karşı karşıya getiriyor.
Çekilen sıkıntılara evet ama kendini üzüntünün kucağına bırakmamak şartıyla. Acılara evet ancak sızlanmanın olmadığı bir tonla. Çünkü yaşananları saran mutluluğun bir açık ve belirgin tonu var. Böylece M. Demirel’in şiirindeki mutluluğa olan özlem okuyucunun ufkunu açarak süsler. Bu durum şaşırtıcı gibi gelir insana. Zaten sanatçının başarısı bundan kaynaklanıyor, okuyucuyu yaşanan bir dünya içine çekiyor. Onun içine girdiği an kişi kendisini mutluluğun sardığı bir oyunun içinde buluyor. Olumsuzluklardan kurtulmanın verdiği şansın tadını içine sindirerek yaşıyor.
Bütün bunlara rağmen sanatçının çalışmasında daha belirgin olanı dostluk, naziklik, özgürlük, halkların kardeşliği en önemli büyük konular olarak karşımıza çıkıyor ve yerini alıyor.
Sevda şiirlerinde umutsuzluk sürüyor mu? Kesinlikle hayır. İnsanı ve yaşamı kim irdelerse elbette ki olaylar karşısında şaşkın kalınacağını da öğrenecektir. Yazarın toplumda beklentileri çok mu büyük ‘ dostça bir gülüş, bir öpücük’ Günümüzde bizi bu kadar şaşırtan yazara bir göz atığımızda onu hep doğa ve toplumsal olaylarla iç içe görüyoruz.
Mavi deniz, yeşil dağlar. Kırmızı gül, güzel kokulu karanfil, bir sesiz portakal bahçesi. Aydınlığı dolunay’ın. Bize yansıyan binlerce doğa ve insan tablosu yazarın dilinden tekrar tekrar önümüze seriliyor. Sanatçı bir Sihirbaz sanki diye düşünüyorsunuz: En son ne zaman elinizde bir gül vardı? Onu birine hediye mi ettiniz? Elbette ki bu bir çiçekçiden sipariş ettiğiniz güllerden değil. Burada siz kendi kendinizi aramaya başlıyorsunuz. Otobanın nadasa bırakılmış yanlarında veya sabahın erkende bir tepede. Belki yanmış toprakta bomba parçalarından başka bir tek gül bile bulamayacaksınız. ‘Süslü bir demokraside’ ancak bu kadar olabilir. Şansınız varsa bir Dolunaylı gecede ‘denizlerin üzüntüsü’ ne şair ile birlikte ağlarsınız.
Molla Demirel güzel şiirleriyle büyük bir geleneği olan Modern Türk şiirine uyum sağlıyor. Renge renk, şaşırtıcı tablolarla, insanı kendinden geçiren bir dil okuyucunun karşısına çıkıyor. Ancak dil folkloristtik basitlikten oldukça uzak sade ve etkileyicidir. İnsanın çektiği acıları, sorunları, umutlarını ve direnişini bir tabloda iyi işlemiş.
Büyük Şair Nazım Hikmet’in işlediği konulardan biri ‘ insan Manzaralarıydı. M. Demirel’de günümüzde yaşayan insan manzaralarını bize sunuyor. “Arılar ve Karıncalar.” adlı şiirinde yaşlı bir bayanın kız çocuklarıyla nasıl yakacak odun taşıdığını ve öbür yanda nasıl varlıklıların yaşadığını bir resim tablosu gibi gözlerimizin önüne seriyor. Okuyucunun tüm insani duygularını ayaklandırıyor.
Bu eserde bunun gibi uzun şiirler yanında “Çiçekçi Kız” gibi oldukça kısa ve çarpıcı portrelerde okuyucuya sunuyor. İnsanı işlerken hiçbir an şiir dilini, duygusunu göz ardı etmiyor.
“Akış” adlı kısacık şiirinde Şöyle der “Gizemi kalmadı artık / Denizdeki dağın/ Yıldızın ve Toprağın.” Böylece hepsi didik didik incelenmiştir. Hepsi biliniyor. Ancak gök yüzündeki ay ve yıldızlar her şeyden daha fazla didiklenmiştir. Bir bakışında koca bir teleskopta yer alandan daha fazlası görülür. Uyduların sinyallerinden oluşan resimlerden daha derinlemesine ve büyük sunulur insanlığa.
Bu 21 yüz yılda da yıldızlar sadece sevenler için parlayacak ve onların göz yaşları ile umutsuzların, yalnızların gözyaşları birbirine karışacaktır. Hiçbir bilim ve resim tablosu bu kadar güzel manzaraları göz önüne sergilemiyor.
“Sabah Yeli” adlı şiirde şöyle seslenir “Sabah yelli ile tıkırdatır bir dal. / Çatımızı / Aydınlanır dünya. “Dünyamızın bir gizi kalmadığına göre Molla Demirel’in işlediği şu konuların yanında ayrı bir anlam yüklü:
“Ah / ben ekili bir tarlayı düşlüyorum Yıldızlardan /Neden umutsuzluk ve boyun eğme” der Kentteki Yalnızlık adlı şiirinde. Şiirlerindeki imgeler giz ve duygu yüküyle kalmıyor. İnsanı umut ve çaresizlikler karşısında direniş için yüreklendiriyor. Şimdiye değin şiirlerinden söz etmediğim asıl gücü ve başarısı sevginin oluşumuna olan bakışındadır. Hemen hemen her şiirinde sevdanın yeni bir gizine rastlanır. “Portakal çiçekleri altında / duyum olmaz sevdadan” der. Zaman adlı şiirinde sadece Portakal bahçelerinden değil bu çalışmasının bütününe bir sevda sözlüğü diye biliriz.
. Sonuç olarak bu eser gerçekten evde tatilde, iş yerinde, piknikte, Cezaevi veya hastanede her yerde okunması gereken güzel bir eser.
Sizin Türkiye Akdeniz’inde seyahat etmenize yardımcı olur. Belki de Lirik ve imge yüklü bu eser Türkçe öğrenmenize neden olur veya birinden onu ana dilli olan Türkçe melodisiyle de dinlemeyi yeğlersiniz.
(Alfons Huckebrink)