Yaşadığımız Münster kenti ve çevresinde son birkaç haftadır bir gün havalar sıcak oluyor, terletiyor ama ertesi gün birden bire soğuyor sıfır derecesine yaklaşıyordu. Çocuklar yaşlılar bu iklim değişikliğinde çok olumsuz etkileniyordu. Halende bu sürüyor. Bende son hafta yatağa düşmüş 39, 5 derece ateşle boğuşuyordum.
Ev doktorumuz “kendine çok dikkat etmelisin. Atık genç değilsin, üstelik kalp sorunuyla boğuşuyorsun. Yatakta kalman ve bol bol su içmen gerekiyor. İlaçları düzenli almayı ihmal etmemelisiniz” diyordu.
Ama iki toplantıya katılmam gerekiyordu. Biri dört gün önce yani 11 Ekim 1999 yılında Essen Üniversitesinde Fakir Baykurt’u yetirdiğimiz tarihti. Onun yazın alanında öğrencileri olan edebiyat ve sanatçılar bir araya gelip onu en az kendi aramızda anmamız gerekiyordu. Gene çok yakın dostum olan 2005 yılında yitirdiğimiz ressam Osman Polat’ın resimleri bu toplantının yapılacağı bir yere yakın bir kasabada ki Galerie – kontraste’de sergisinin açılışı vardı. Eğer fakir Baykurt gibi halktan gelen halk çocukların eğitimine kendisini adamış bir edebiyatçı olmasaydı yüzlerce insan edebiyat ve sanat alanına giremeyecekti.
Sevgili Fakir Baykurt’un öncülüğünde kurulan “Almanya NRW Eyaletinde Yaşayan Türkiyeli Yazarlar Girişimi” onu yitirdiğimizden sonra kör topal bir biçimde yürüdü.
Dört yıl önce benim çalıştığım korumun desteğiyle Köln’de Almanya’nın kentlerinden, Hollanda, Fransa ve Belçika’dan katılan konuklarla üç gün Avrupa’da yaşayan yazın ve sanat adamların sorunlarını konuştuk.
Sonuçta Fakir Baykurt’un sürekli anılması anlamında da olsa bu girişimi yeniden canlandırma düşüncesine hep birlikte karar verdik. Girişimin sözcülüğünü de Mevlüt Asar gönüllü olarak üstlendi..
Daha sonrada yapılan toplantılara değerli Aydın Saygın destek verdi. Bu toplantılarda da Avrupa’da Yaşayan Türkiyeli Yazarlar Girişimi adını aldı. Ondan sonraki hafta sonu buluşmaları bazen iki gün, bazen üç günlük seminerler halinde Gelsenkirchen de bulunan bir Kültür ve Eğitim Merkezine dönüştürülen bir kapanmış fabrikanın binasında yürütüldü.
Bu her katılımda Fransa, Hollanda, Belçika’dan ve Almanya’nın çeşitli kentlerinden gelen yazarlar, sanatçılar sürekli çalışmalarını, anılarını anlatarak bu hafta sonu Seminerler sadece bu alandaki dostlukların gelişmesi, yardımlaşmasıyla kalmadı. Birinin öbüründen öğrendiği, farklı bilgi kaynaklarına ulaşabilme bilgisi aldığı birer kültür ve eğitim günü halinde gelişti.
Bu geçen hafta sonu özellikle 11 Ekim 1999 yılında Essen Üniversitesinde kanser hastalığın bizden kopardığı Fakir Baykurt ile ilgili anıları Mevlüt Asar, Kemal Yalçın, Murat Tuncel ve Molla Demirel anlattılar.
O anılarda da anlaşılıyordu ki o halen sadece bir yazar olarak değil bir Öğretmen olarak, bir sendikacı olarak
bizlerin yoluna ışık tutuyor ve bizleri aydınlatıyor.
Cumartesi günü sabah öğle yemeğinin ardından bir grup arkadaş GESEKE kasabasında bulunan 1668 yıllında inşa edilmiş bir Baroksaray’ını dolaştık. 27 Metre derinliğinde bulunan su kuyusunun üzerindeki el Pompasının halen çalıştığını görünce onunla ilgili levhalardaki yazıları okuyunca hayretlere düştük. Bu Tarihi sarayın avlusunda ki demir kanepelerinde o tarihte kalmış olması elbette ayrı üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Bu ülkelerin Tarihi kalıntılarına nasıl önemli bir değer verdiklerinin bir göstergesi olması bakımında.
Bazı arkadaşlarla bu Mimari stili Barok olan sarayın merdivenlerinden, o söz ettiğim kanepelere oturarak ve su koyusunun önünde anı fotoğrafları çektik.
Mevlüt Asar akşam yemeğini biraz öne aldırdı. Çünkü kaldığımız yere yakın 19 Km. uzaktaki ERWITTE – HORN denilen bir kasabadaki bir Sanat Galerisinde 2005 Yılında Antalya’da yitirdiğimiz Osman Polat’ın resimlerinin de içinde olduğu beş ülkeden beş sanatçının Resim Sergisi açılacaktı.
Arkadaşların bazılarının resim sanatı ilgilerini çekmediği için kendi aralarından saz çalıp sohbet etmek için gelmediler. Ama biz 15 arkadaş gittik. 40 yıldır arkadaşım olan İspanyalı Sanat Galeri’sinin sahibi Ressam Jose Okun Ve eşi Bayan Ressam Eveyln Ocon bizi kapıda karşıladılar.
Biz merdivenlerden resimlere baka baka çıkarken Jose Okon kolumdan tutup beni çekti kulağıma fısıldadı “ben katılımcıları selamladıktan sonra sen açılış konuşması yapacaksın” dedi. Doğrusu hazırlıklı değildim.
Giyimim# kuşamıma bile dikkat etmemiştim. Buna rağmen hazır diyemezdim Osman Polat’ın yakın arkadaşı Aile dostu olarak elbette onun katıldığı bir sergide onu burada benden başka kim anlatabilirdi ki…
Arkadaşlardan özellikle Kemal Yalçın, Cahide Özer, Kazım Cumert, Dilek Asar, Özgür Demirel, Meryem Bulut galeriyi dolaşmak ve oradaki onlarca ressamın çalışmalarına bakmaktan bir bardak şampanya veya bir dilim ekmek yemeye bile zaman bulamamışlardı. Murat Tuncel galeri sahibi ve ressam Eveyln Okun ‘un her resim üzerinde soru yağmuruna tutmuştu.
Jose Okon İspanya’dan gelmiş Almanya’ya yerleşmişti, bense Türkiye’den geldim. İki Akdeniz ülkesinden gelen birçok alanda gelenekleri, görenekleri, dünyaya bakışı alanlarında benzerlik taşıyan kültür, sanat ve edebiyata gönül veren iki insandık sanat Münster’de 40 yıl önce arkadaşlığımız başlamış hep bir birimizi destekleyerek sürmüştü. O benim Almanya’da ilk iki dilli yayınlanan Dünyam İki Değirmen Taşı adlı kitabımın resimlerini yapmıştı. Galerisinin uluslararasına gelmesinde hep onun yanında oldum oda benim yarattığım Radyo Kaktüs ve Çocuk Oyuncakları müzesinde hep yanımda oldu, destekledi.
Cumartesi günü arkadaşlar kahvaltıdan sonra yeni çalışmaları hakkında bilgi verdiler ve gelecek yılda yapılabilecek etkinlikler konusunda görüşlerini açıkladılar.
Mevlüt Asar daha birkaç hafta önce nezih-er yayınlarından çıkan AŞKIN HALLERİ adlı kitabını uzattı. Açtım “Kardeşim, dostum, güzel insan Molla Demirel’e sevgiyle” demiz ve imzalamış. Sarıldık kucakladım. Kutladım.
Ayrıca Hollanda’da yaşayan değerli dostum Ozan Armani ( Agop Yıldız) “Anadolu’nun Nar Taneleri” adlı eserini oğlum Hamza için imzalayarak verdi. Oğlum şiire ve mizaha sevdalıydı onun çevrileriyle Almanya’da girmiştim ders kitaplarına. Ama Trafik kazası onu sandalyeye mahkûm etti. Bu nedenle Ozan Armani’in biri öbüründe güzel dizelere sahip olan bu kitabı beni çok duygulandırdı. Ona bulutlarla yüklenen boşalmaya hazır gözlerimi göstermemek için gittim WC’ye yanaklarıma akan damlaları, elimi yüzümü yıkadım. Ayrıca Murat Tuncel İranlı Şair Vahe Armen’ın “Güneşin Soluğu” adlı Hollandaca, Türkçe ve Ermenice yayınlanan kitabını verdi. Elbette bu üç kitabı okuyarak değerlendireceğim.
Ben erken dönmek zorundaydım eve. Sevgili kardeşim, dostum Ziya Laçin bizim toplu resimlerimizi çekti.
Sonuç olarak bu sergide, bu edebiyatçı ve sanatçılar seminerinde bir kez daha ortaya çıktı ki her ülke halkında olduğu gibi Türkiye’yi dünyaya tanıtan, sevdiren siyasetçiler, hükümetler değil Fakir Baykurt ve Osman Polat gibi uluslararası sanat ve edebiyatta yer alanlar temsil edebilirler. Geçici olan hükümet ve siyaset adamların kararları, yasakçı, çağdışı yasalarının insanlığın gelişim tarihinde hiçbir önemi ve yeri olmamıştır olmayacakta.
Güzel verimli üç gün geçirdiğime sevindim. Bana güç verdi.
17 Ekim 2016