Gerçek bu yazının başlığında olduğu gibi midir?
Bu konu özellikle günümüzde başta felsefe, teolog, hukuk ve sosyal bilim adamlarınca derinlemesine incelenmesi ve tartışılması gerekir.
Bu konuyu hangi gerekçelerle ele aldım. Bir insan ülkesinden uzakta yaşayınca yaşadığı ülkenin verdiği günlük haberler onun için, ne yeterli ne de duyurucu oluyor. Ülkesinin günlük yayın organlarından almak istiyor haberleri. Ne iyi ki dünyanın her yerinde görsel yayınları günümüzde izlemek olanağı var. 20 yüz yılın son yıllarının ve 21 yy. ilk yıllarında gerçekleştirilen Elektronik Medya Tekniği alanındaki icatlar insanlık var olduğundan beri yaratılan en başarılı ve en yararlı teknik devrimi olmuştur. Öyle inanıyorum ki bu gelişme dünyamızda sadece elektronik haberleşme alanında değil gerçek yaşam alanında da sınırları, savaşları ortadan kaldıracaktır. İnsanların ırk, ten rengi, inançlarına bakılarak yargılanmayacaklar. İşte o zaman halk arasında sık sık tekrarlanan politikacılarımızın oy toplarken ağızlarından düşürmedikleri “Tanrının verdiği canı Tanrı alır” deyimi gerçek olacak.
Geçenlerde sanırım çok izlenen TV kanallarımızın birinde Türkiye’de binlerce genç Tanrı adına hareket eden, örgütlenen bazı ‘İslamcı Terör odaklarınca’ , kandırılarak, kaçırılarak Suriye Hükümeti’ne karşı savaşmak için götürdüklerini ekrana taşıdı. ‘CİHAD için çocuklarımız kandırılmış’ diyordu bir baba. Urfa, Adıyaman, Antep başta olmak üzere hemen hemen Türkiye’nin bütün kentlerinden, az gelirli, yoksul, işsiz aile çocuklarıymış. Konuşmacılardan biri “CİHAD için toparlananlar işsiz yoksul aile çocuklarına bin lira aylık vaat edilerek toparlayıp götürdüler. Bu çocukların büyük kısmı İstanbul, Antalya, İzmir, Adana, Mersin gibi büyük kentlerin kenar mahallelerinde ikamet eden ailelerin çocukları” diyordu. Gözyaşları arasında yavrularını arayan analardan kareler yansıttı TV ekranı.
Bir insan olarak düşünürsek hangi kentten veya kentin neresinden, nasıl bir geliri olmalarından ziyade bizi ilgilendirecek olan ‘CİHAD Çağrısı’ ve çocukları öldürmek için ölüme sürüklenmeleridir. Elbette ki geçimlerini sağlayan, bir okulu, bir meslek eğitim yeri, bir işi olan gençler 1000 Lira için ölmeye ve öldürmeye aday olmazlar. Allah adına bu çocukları ölmeye ve öldürmeye hazırlayan, onların inançlarını kullanarak adam öldürmek için paralı asker haline getiren bu örgütleri hangi ülkeler ve hükümetler destekliyor. Veya onların örgütlenmelerine çocukların yuvalarından koparılarak bir terör örgütü içine girmelerine adam öldürmeye hazırlamalarına kimler göz yumuyor.
Ayrıca bu CİHAD Çağrısı kime karşı? Komşumuz Suriye hükümetine ve halkına karşı. Ama Suriye Halkının %90 yakını Müslüman olduğunu söylüyor. Hz. Muhammet’in Tanrı’nın son elçisi olduğuna inanıyorlar ve Kuran’ı inançlarının kutsal kitabı olarak kabul ediyorlar. Geriye kalan küçük azınlıkta Tanrıya ve Kuran’ın yani İslam İnancın kabul ettiği Hz. Musa, Hz. İsa gibi peygamberlere inanıyorlar.
Kısacası inananlar öldürecek inananları. Kimin adına öldürecek Tanrı’nın adına öldürecek ve ölecek.
Neden öldürmek ve ölmek, hani ‘Tanrı’nın verdiği bir canı ancak Tanrı alır’dı?
Ne garip ki aynı günlere bir güzel kızımızın Dekolte Giysisi tartışmanın odak noktasına oturdu. Belki bu nedenle bu konu suları bulandıran tartışma içinde yitip gitti. Komşumuz olan, Dicle ve Fırat sularından birlikte yararlandığımız, tavuklarımızın bile bir birine karıştığı, sınırın iki yakasında oturan milyonlarca insan bir birine akrabadır. Bunca akrabalığımız olan Suriye halkına, hükümetine karşı çocuklarımızı Allah adına savaşa sürükleyenlere ve yetkili makamların sessizliğine karşı susan, bu konuyu gazete sayfalarına tartışma alanlarına çekmeyen, yer vermeyen medya sahiplerini, çalışanlarını da anlamak zor. Bu sessizlikle medyamız da çocuklarımızı CİHAD için ölüme sürükleyenlere destek vermiş oluyor ve bu terör örgütlerinin suçlarına ortak oluyorlar. Elbette ki medyanın sahipleri ve çalışanların büyük bir kesimi bu İslami Terör örgütlerini onaylamıyorlar. Ancak sıradan bir trafik kazasına hatta ormanda bir ayının vurulmasına günleri ayıran medyanın binlerce gencimizin savaşa sürükleyen Bu İSLAMİ terör örgütlerine karşı sesiz kalmalarını, bu gençlerin ailelerinin çaresizliğinin sesi olmayışlarını da anlamak mümkün değildir.
12 Ekim 2012